4 Haziran 2009 Perşembe

Nebil ölüme nasıl gitti..?



7 Mayıs 2009 günü FÇ’in dükkanında AEÖ ile buluştuk.

Kendisinde biraz tedirginlik hissettim ve bunu doğal karşıladım. Çünkü kendisi bugün her şeyden öte bir eğitimci ve çoluk çocuk sahibi bir babaydı. Öğrencileri ve ailesi gözünde yıllar öncesinin bir cinayet zanlısı olarak anılma ihtimali, onda bir endişe yaratmıştı.

Ancak bizler; kendisi de dahil hiç kimseden 30 yıl öncesinin hesabını sormayı değil, olayın karanlık yüzünü aydınlatmaya çalıştığımızı, yaşanan o acı olayın canlı tanıklarından başta Nebil olmak üzere herkesin son ana ilişkin anılarını ve olayın öne çıkmamış unsurları varsa onları bilmek istediğimizi söyledik.

İşte bu ruh hali içerisinde olayın canlı tanıklarından olan AEÖ ile saatlerce karşılıklı konuştuk. Kendi ağzından anlattıklarını aşağıda özet olarak veriyorum:

Çanakkale cezaevinden yeni çıkmıştım. İstanbul’a döndüm. Burada Nebil’le karşılaştım. Mücadele anlamında yapılması gereken işlerden konuştuk. Başka bir konu konuşmadık.

Bu konuşmadan birkaç gün sonra Nebil Rahuma, Ziya Erdönmez, MÖ, Mehmet Yıldırım ve Cemalettin Düvenciyle birlikte Güngören Keresteciler Sitesi civarındaki boş bir araziye gittik. Orada Ziya Erdönmez, Nebil’e suçlamalar getirdi. Ben bu suçlamaları ilk kez orada duydum. Daha önce böyle bir konu hiç konuşulmamıştı. Nebil’le birkaç gün önceki karşılaşmamızda da hep mücadeleden ve yapılması gereken işlerden bahsetmiştik. O nedenle çok şaşırdım.

Ziya Eryılmaz çok öfkeliydi. Birlikte yaşanılan zaman zarfında Nebil aleyhine olabilecek en küçük ayrıntıları bile bir suçlama olarak getiriyordu. Mesela; Nebil’in ilk yakalanış şeklini de bir suçlama olarak getirmişti. Nebil’in ilk yakalanması Şirinevler’deki bir elektrikçi dükkanında olmuş. Örgütle bağlantılı olan bu dükkanda tek başına yakalanmış ve bundan hiç birimizin haberi dahi olmamıştı.

Ziya, Nebil’den bu yakalanma olayını ayrıntısıyla anlatmasını istedi ancak Nebil hiçbir ayrıntı vermedi. Ziya, bu yakalanma olayının şüpheli olduğunu söylüyordu.

Ziya’nın diğer suçlaması; birlikte kaldıkları evden kendisinin dönüşünün gecikmesi nedeniyle Nebil’in eşi E.N.E. ile birlikte evi başka yere taşımaları, evde bulunan silah, mühimmat ve belgeleri götürmeleri ancak geride Ziya’nın kimliği ile iki adet silahı bırakmalarıydı.. Nebil’e neden böyle bir yanlış yaptığını sinirli bir şekilde soruyordu.

Nebil cevaben; bütün silahları aldığını ancak kimliği görmediğini söyledi. Ziya ise bu hareketin kasıtlı olduğunu bizlere anlatıyordu.

Ziya’nın yönelttiği diğer bir suçlama; İstanbul’daki büyük yakalanma sırasında kaçan Nebil’in gittiği evden gazete almak için çıkması, onun evden ayrılmasından kısa bir süre sonra evin basılarak herkesin yakalanması ama Nebil’in kurtulmasıydı.. Ziya, bu durumun da şüpheli olduğunu ileri sürüyordu.

Başta da söyledim: Ziya, geçmişte yaşanan ne varsa her şeyi Nebil aleyhine kullanmak istiyordu.

Ziya bunları cevaplamasını, açıklama yapmasını istedi. Nebil hiç birisine cevap vermedi.

Ziya’nın diğer suçlaması; örgüte ait paranın başka bir örgüte aktarılmasıydı.

En ağır suçlaması ise; Nebil’in örgüt içerisindeki statüsünü kullanarak karısını taciz ettiğine dair iddasıydı. Nebil, bu suçlamayı reddetti.

Ziya çok öfkeliydi. Bu suçları nedeniyle Nebil’e ölüm cezası verilmesini istedi. Ben ve MÖ karşı çıktık. Bizler, Nebil’den yazılı bir özeleştiri alınmasını ve örgütle olan ilişkisinin kesilmesini önermiştik. Nebil, yazılı bir özeleştiri vermeyi reddetti.

Bu konudaki tartışmalar sürerken Ziya aramızdan ayrıldı. Yaklaşık iki saat kadar sonra yanında karısı E.N.Ö olduğu halde tekrar geldi. Karısına Nebil’le ilişkisi olup olmadığını sordu. Karısı, ilişkilerinin olduğunu söyledi. Kadının bu sözüne karşılık Nebil, suskunluğunu sürdürdü..

Bu yüzleşmeden sonra oradan ayrıldık. Ben, Nebil ve Cemalettin birlikte Cemalettin’in evine gittik Bir süre sonra Cemalettin evden ayrıldı. Benden Nebil’in başında nöbet beklememi, evden ayrılmasına izin vermememi istediler.

Ben sabaha kadar uyumadım. Masanın üstünde bir tabanca vardı ama elime almadım. Bir ara Nebil’e; ‘’ Hoca, neler oluyor..?’’ diye sordum.. ‘’ Ben seni dinlerim, anlarım; n’olur bana neler oluyor anlat..’’ dedim. Cevaben ‘’ Ben ne söyleyeyim, nasılsa bir şey değişmeyecek, onlar zaten kararını vermiş.. ‘’ dedi ve kendisine bir komplonun kurulduğunu söyledi.

Nebil, üzerindeki montu çıkarıp gömlek ve pantolonla yatağa sırtüstü uzandı. Zaman zaman ellerini başının altına koyarak tavana baktı.. Bir iki kez daldı..

Herhangi bir stres taşımıyordu. Rahattı. Ben de rahattım. İşin ölüme varacağına ihtimal vermiyordum. Sanırım Nebil de öyle düşünüyordu.

Bir ara kendisine; ‘’ Ya hoca, ben bu konuda sabit fikirli değilim, seni anlarım, şurada bir kağıda ifadeni yaz ve evden çıkıp git…’’ dedim. Hiçbir cevap vermedi. Yatakta uzanmayı sürdürdü.

Sabahleyin MÖ, Ziya, Cemalettin ve Mehmet geldiler. Onlar gelince ben evden ayrıldım ve Kadıköy’e geçtim. Birkaç gün sonra karşılaştığımızda Nebil’in öldürüldüğünü söylediler.

Bana göre bu olay o gün de yanlıştı, bugün de yanlış… Çok yazık oldu..


Kendisine çoğunluk onaylamadığı halde öldürme kararının nasıl alındığını sordum. Cevabı şöyle oldu:

Askeri darbe yeni olmuştu ve herkes bir tedirginlik içindeydi.. Sıkı bir takip vardı. Her an baskın yiyebilirdik. O nedenle Nebil’i bir tutsak olarak uzunca bir müddet saklamak çok zordu. Kendisini örgütten uzaklaştırarak serbest bırakma konusu da konuşuldu ancak bu da tedirginlik yaratıyordu. Çünkü Nebil, örgüte ait her türlü bilgiye sahipti. Her şeyi ve her yeri doğal olarak biliyordu.

Bu bilgi ve belgelerle Nebil’i serbest bırakmanın riskini 12 Eylül atmosferinde göze alamadılar. Olası riskleri bertaraf etmek üzere Nebil öldürüldü. Yine söylüyorum; çok yanlış bir hareketti.


Anlatılanlar böyle...

M.Yavuz

Hiç yorum yok: