4 Şubat 2009 Çarşamba

Nebil'in yakalanmaları...


Asıl, bizim aramızda güzeldir hasret
Ve asıl biz biliriz kederi.

Hani, kurşun sıksan geçmez geceden,
Anlatamam, nasıl ıssız, nasıl karanlık...
a.a


Nebil, İstanbul’da iki kez yakalanır. Her iki yakalanması da kafalarda soru işareti bırakmıştır. O’da yakalamasının nedenlerini çok düşünmüş ve bu konudaki düşüncelerini benimle paylaşmıştır.

Nebil, her iki yakalanmasının hikâyesini bana 24 Aralık 1978 yılında Sağmağcılar da ziyarete gittiğimde anlatmıştır.

İlk yakalanması, güney bölgesinden gönderilen bir notta “Avcılar (ya da bir avcı dükkânında) da bir dükkâna gelmesini, kendisine kimi yazılar, silah ve para verileceği “ yazılmaktadır. Gelen not el yazısı ile yazılmıştır ve yazıyı tanır. Nebil söylenen dükkâna gider. İçeri girdiği anda dükkân polis tarafından basılır ve Nebil yakalanır.

İkinci yakalanmasında, cezaevinden ilk kaçışından yaklaşık 1 ay kadar sonradır, Ümraniye (hafızam beni yanıltmıyorsa) de kaldığı eve tanımadığı birisi gelir ve güney bölgesinden gönderildiğini söyler. Yanında bir pusula vardır. Pusulada kelimesi kelimesine olmasa da “gönderdiğim arkadaş iyidir, kendisiyle ilgilenirsen sevinirim” gibilerinden bir not yazılıdır. Notta gönderenin adı da vardır. Yazı el yazısı ile yazıldığından Nebil yazıyı tanır. Ancak gelen kişiyi gözü tutmaz. Şüphelenir. Yazıyı gönderen kişiye zorla yazdırıldığı ya da gelen kişinin yerine polisin geçmiş olabileceğini düşünür. Gelen kişiyi eve alır, ancak kendisi bu şüphelerinden dolayı evde kalmaz. Üç gün sonra eve gelir. Temkinlidir. Bir süre evi gözetler. Polisin evi sardığını görür. Polis evin etrafında önlem almıştır. Ancak Nebil Polisin evin etrafında önlem aldığını bilerek sakin bir şekilde eve girer. Evde kimse yoktur. Evde polisin eline geçmemesi gereken belgeler ve başka bölgelerden kimlik düzenlenmek üzere gönderilen kimi yoldaşların fotoğrafları vardır. Eve girer girmez, belgeleri yakmaya başlar. Polis de eve baskın düzenler. Çatışma başlar. Nebil yakması gereken belgeleri yakar ve çatıdan kaçmaya çalışır. Ancak ev, kuşatma altındadır. Çatıdan kaçmaya çalışırken, son mermisine kadar yaralı olarak çatışmaya devam eder ve yakalanır. Güney bölgesinden geldiğini söyleyen bu kişiyi bir daha da görmez.

Nebil’e gönderilen her iki not da aynı kişi tarafından gönderilmiştir. Bu durum Nebil’in kafasında soru işaretleri oluşmasına neden olmuştur.

Nebil, her devrimci gibi, örgütünün çıkarlarını kendi çıkarlarının üstünde tutardı. Belgelerin ele geçmesi durumunda olabilecek olumsuzlukları yok etmek amacıyla, hayatı pahasına polisin kuşatmış olduğu eve girer ve belgeleri yok eder. İşte Nebil, böylesine yiğit, güvenilir bir komünisttir.
E. Ulaşan

3 Şubat 2009 Salı

Nebil'in Firarları..


Nicedir,
Kahpe ağzında
Bir salgın,
Bir deprem gibi künyemiz.
Nicedir,
Başımıza zindan dünyamız.
Biz ki
Yarınıyız halkın,
Umudu, yüzakıyız,
Hıncı, namusu...
Şafakları,
Taa şafakları
Hey canım,
Kalbim
Dinamit kuyusu...
a.a.

Mücadele içinde devrimciler esir de düşebilirler. Bu, mücadelenin bir parçasıdır. Nitekim Dünya Devrim Mücadeleleri Tarihi de bunun örnekleri ile doludur. Esir düşen devrimci, teslim olmuş devrimci değildir. Her koşulda olduğu gibi esirlik koşulunda da mücadele bir biçimde devam eder. Hele tutsaklıktan kaçış başlı başına devrimci bir eylemdir.

Nebil iki kez esir düşmüş bir devrimcidir. İlkinde bir baskında esir düşmüştür. O yıllarda okuldaki boykotlara katılan öğrencilere öğrenim özgürlüğünü kısıtlamaktan dolayı 2 ay ceza verilirdi. İlk firarını, öğrenim özgürlüğünü kısıtlamaktan (boykot) ceza alan bir grup öğrenciden birisi olan Bedri YAĞAN’ın yerine tahliye olarak gerçekleştirir. Bu öğrenciler arasına karışarak, bir başka öğrencinin yerine tahliye olan diğer isimde, İstanbul Emniyet Müdürü Uğur GÜR’e suikastten yargılanan TİKKO’lu Hacı DEMİRKAYA’dır.

Ancak Nebil, bir ay kadar sonra, son mermisine kadar savaşmış ve bu kez sağ kolundan yaralı olarak esir düşmüştür. Yine sağmağcılara konur. İçeride üzerinde bir tabanca ile yakalanır. Fakat Nebil devrimci eylemlerine, yani firar girişimlerine devam eder. Kazdıkları tünelin ortaya çıkması ile bir başka firar girişimi daha başarısızlıkla sonlanır. Ama yılmaz ve devrimci eylemlerine devam eder. Her fırsatı, devrimci eyleme dönüştürme çabası içindedir.

Nebil babasını 1970 yılında kaybetmiştir. Annesi yaşlıdır. Nebil evin en küçük çocuğudur ve kendisinden büyük üç ablası daha vardır. Ablaları evlidir. Annesi yaşından ötürü sık sık ziyaretine gelememekte, onu cezaevinde ziyaret edememektedir. Ancak ziyaretine gelebildiği bir gün, annesini belki de bir daha göremeyeceğini, ona son bir kez daha sarılmak istediğini söyleyerek gardiyandan izin alır ve ziyaretçiler tarafına geçer. Nizamiye kapısına kadar çıkar ama nöbete gelmekte olan bir gardiyan tarafından nizamiye kapısında fark edilerek yakalanır. Bu firar girişimi de başarısızlıkla sonlanır.

Nebil kararlıdır. Devrimci eylemlerine devam eder. 8 Ocak 1979 Salı günü, görüş kabinin parmaklıklarını ve camlarını keserek ziyaretçiler tarafına geçer, ancak kendisinden önce çıkan diğer firarinin yalanması üzerine, alarma geçen gardiyanlar tarafından tekrar yakalanır.

Sağmağcılardaki eylemlerinden ötürü Trabzon ceza ve tutukevine sürgün edilir. Trabzon’a getirildiğinde cezaevinde isyan çıktığından, cezaevine konmadan Sinop cezaevine gönderilir. Fakat çok kısa bir süre sonra, Sinop cezaevinde yangın çıkarır ve Niğde cezaevine sürülür. Nebil burada da devrimci eylemlerine devam eder. Niğde de ziyaretçilerin bileğine vurulan bir damgayla cezaevine giriş çıkış yaptığını öğrenir. Niğde’de görüş açıktır. Cezaevinde yeni olduğundan gardiyanlar tarafından henüz tanınmamaktadır. Nebil bileğine patatesten yapılan bir mühürü vurarak görüş gününde, ziyaretçilerin tarafına geçerek Niğde cezaevinden firar eder. Bu kez, devrimci eylemini başarıyla gerçekleştirmiştir.

Ama bu son firar, bir yerde ölüme gidişi olmuştur..

Anısı önünde bir kez daha saygıyla eğilirim.

E.U.


Akşam erken iner mahpusaneye.
Ejderha olsan kar etmez.
Ne kavgada ustalığın,
Ne de çatal yürek civan oluşun.
Kar etmez, inceden içine dolan,
Alıp götüren hasrete.

Akşam erken iner mahpusaneye.
İner, yedi kol demiri,
Yedi kapıya.
Birden, ağlamaklı olur bahçe.
Karşıda, duvar dibinde,
Üç dal gece sefası,
Üç kök hercai menekşe...

Aynı korkunç sevdadadır
Gökte bulut, dalda kaysı.
Başlar koymağa hapislik.
Karanlık can sıkıntısı...
"Kürdün Gelini"ni söyler maltada biri,
Bense volta'dayım ranza dibinde
Ve hep olmayacak şeyler kurarım,
Gülünç, acemi, çocuksu...

Vurulsam kaybolsam derim,
Çırılçıplak, bir kavgada,
Erkekçe olsun isterim,
Dostluk da, düşmanlık da.
Hiçbiri olmaz halbuki,
Geçer süngüler namluya.
Başlar gece devriyesi jandarmaların...

Hırsla çakarım kibriti,
İlk nefeste yarılanır cıgaram,
Bir duman, kendimi öldüresiye.
Biliyorum, "sen de mi?" diyeceksin,
Ama akşam erken iniyor mahpusaneye.
Ve dışarda delikanlı bir bahar,
Seviyorum seni,
Çıldırasıya

Ahmed ARİF.

2 Şubat 2009 Pazartesi

Nebil ve Boran Kuşu...

Biliyorum Nebil'in hikayesini izlemediniz, dinlemediniz henüz...

Bilesiniz ki Nebil,
tıpkı Boran gibidir;

Özgürlük ve onurdur
Boranları
yaşama bağlayan.

Dağlar ülkesinde yaşayan,
asil
ve asi
kuştur
Boranlar,
evcil kuşlara benzemez.

Özgürce...
süzülmek isterler
gökyüzünde...

Güvercin için hazırlanan
tuzağa düştüklerinde
tutsaklığı
asla
kabullenmezler...

Özgürlüğün
ne demek olduğunu
en çok onlar bilirler..

Esir düşen Boran için
ortası yoktur !
seçeneği;
ya kanatlanıp uçmak
ya da
onuru ile ölmektir...

Nebil ikinci yolu seçmiş bir Boran'dır.


Hikayesini mutlaka bilmenizi isterim.

Sevgiler,

E.U.