Fethullahçı gladyoyu deşifre edenlerin akibetini böyle özetlemişti
Ahmet Şık..
Gerçekten de dokunan yanmıyor mu ? En çarpıcı örneğini de
Hanefi Avcı ile görmedik mi ? Eğer sadece Hanefi Avcı'nın kimliği üzerine yoğunlaşıp ''
Oh oldu ite'' noktasında durursak, madalyonun gerçek yüzünü hiç göremeyiz.
Gladyoya dokunursan başına her şey gelir.
Muhatap olduğum her türlü iftira ve çamurun ana nedeni budur.
Ama sonucu ne olursa olsun; dokunmaya devam edeceğim...
2006 yılındaki parti üyeliğinden yola çıkıp
1977'lere varmak sadece zaman makinasıyla değil;
Engin ve
İbrahim Yalçın'ın
FİNOSU oldukları
yalan makinasıyla da mümkünmüş..
Bunu da gördük çok şükür..
Birkaç gündür, başkanı olduğum nakliye derneğinin bütün üyelerine''
DEVRİMCİ KAMUOYUNA '' başlıklı postalar göndererek
ÇAMUR ve
İHBAR kampanyasını sürdürüyorlar..
Lakin bu aptalların hiç bilmedikleri bir gerçek var: Başkanı olduğum dernek,
devrimcilerden oluşmuş bir
fikir kulübü değil.. Adı üstünde; nakliyecilerin sektörel birliği. Yani aramızda her düşünce ve inançtan
hacısı,
hocası,
musevisi,
dinsizi,
imansızı ,
lazı,
kürdü,
arabı var..
Yani sizin
osuruk reyalı yalanlarınız kimsenin
kılını titretmez..
Çünkü sektörümün insanı;
sarraftır;
veliyi de bilir
deliyi de...
Hele de
muhbiri; gözünden tanır..
Birazda
yargı sürecinden bahsedeyim..
Hasan'ın da ifade ettiği gibi hiç kimse ne geçmişini ne de bugünü inkar etti.. Geçmişimizi de bugün yaptıklarımızı da gururla savunduk.
Bu elbetteki
dik duruştur.
Mahkemede üstlendiğimiz fiiller suçsa;
cezasına razıyız.
Ama bu
iftira ve
ihbarcı başlarının
dışkı kokan mesajları; onların
künyesi olarak tarihe çoktan yazıldı.
Ben; ''
GÜN NASILSA AĞARIR '' demiştim, dostlar ''
GÜN NİCEDİR AĞARMIŞ '' dediler.
Ne kadar doğru..
Aslında madalyona tersten bakmak lazım. Hakkımdaki çamurun arkasında yatan gerçek neden; ulaştığıma ikna oldukları belgeler nedeniyle içine düştükleri derin endişedir..
Kendilerinde panik depresyon hali var..
Hani
depreme hazırlık çalışmaları vardır... Binanın çatlayan, patlayan yerleri
güçlendirilir.. Bunların yaptıkları da bu..
Depreme hazırlık yani..
Olası büyük
depremden en az zararla yırtmak için kendilerince tedbir alıyorlar..
Mehmet Ağar hikayesi bu nedenle
pehlivan tefrikasına dönüştürülüp herkese bir
kılçık atılıyor.. Aslında seslendikleri
devrimci kamuoyu falan değil.. Mesajlarının muhatabı tamamen
Mehmet Ağar...
Ona diyorlar ki;
''
Bir devrimci aranıza sızmış, bizleri deşifre ediyor.. Buna engel olun..''
Ben, verilen mesajları
tersinden okumayı severim..
Maskeleri indirmenin en güzel yöntemidir.
Yine haklı çıktım..
''
Dokunan Yanar '' demişti
Ahmet Şık..
Evet,
dokunan yanıyor..
Daha önce de yazmıştım; bir kişinin
nerede olduğu değil,
kim olduğu önemlidir. Bazı
sabit fikirleri kırabilmenin yoludur aslında bu..
Devrimci teori; en
gerici partilerde bile çalışabilmeyi gerekli kılar.
İki günde
il yöneticisi olunmaz diyorlar... Aslında kendileri de inanmıyor buna...
Bal gibi olunur.
Burjuva siyaseti
günlük getiriye bakar..
Bu nedenle rüzgar senden yana eserse; iki günde değil
il yöneticisi,
milletvekili bile olursun partinin yolunu bilmeden.
Burjuva siyasetinin insana bakışı budur...
Devrimcilik ilkeli bir duruştur demiştim..
Kimliği ve
sıfatı ne olursa olsun;
hukuksuzluktan mağdur olanın yanındayım. Bu nedenle
ergenekon,
estergon masallarıyla dolduruşa gelmem.
Biraz da emniyet ifadelerimizin sızdırılmasından söz edeyim. Anlıyorum ki; suç duyurusu başvurumuzun muhatapları bayağı tedirgin.. Kendilerini kurtaracak
yalancı şahitleri aynı mahalde bulmaya çalışıyorlar.
Ama nafile.. Gerçeği biliyoruz.
Gereğini yaptık..
Bu konuda yanlış yönlendirmeye yönelik mesajlara karnımız tok
Bu
boku yiyen,
faturayı öder...