3 Ekim 2011 Pazartesi

Dokunan Yanar

Fethullahçı gladyoyu deşifre edenlerin akibetini böyle özetlemişti Ahmet Şık..

Gerçekten de dokunan yanmıyor mu ? En çarpıcı örneğini de Hanefi Avcı ile görmedik mi ? Eğer sadece Hanefi Avcı'nın kimliği üzerine yoğunlaşıp ''Oh oldu ite'' noktasında durursak, madalyonun gerçek yüzünü hiç göremeyiz.

Gladyoya dokunursan başına her şey gelir.

Muhatap olduğum her türlü iftira ve çamurun ana nedeni budur.

Ama sonucu ne olursa  olsun; dokunmaya devam edeceğim...

2006 yılındaki parti üyeliğinden yola çıkıp 1977'lere varmak sadece zaman makinasıyla değil; Engin ve İbrahim Yalçın'ın FİNOSU oldukları yalan makinasıyla da mümkünmüş..

Bunu da gördük çok şükür..

Birkaç gündür, başkanı olduğum nakliye derneğinin bütün üyelerine'' DEVRİMCİ KAMUOYUNA '' başlıklı postalar göndererek ÇAMUR ve İHBAR kampanyasını sürdürüyorlar..

Lakin bu aptalların hiç bilmedikleri bir gerçek var: Başkanı olduğum dernek, devrimcilerden oluşmuş bir fikir kulübü değil.. Adı üstünde; nakliyecilerin sektörel birliği. Yani aramızda her düşünce ve inançtan hacısı, hocası, musevisi, dinsizi, imansızı , lazı, kürdü, arabı var..

Yani sizin osuruk reyalı yalanlarınız kimsenin kılını titretmez..

Çünkü sektörümün insanı; sarraftır; veliyi de bilir deliyi de...

Hele de muhbiri; gözünden tanır..

Birazda yargı sürecinden bahsedeyim..

Hasan'ın da ifade ettiği gibi hiç kimse ne geçmişini ne de bugünü inkar etti.. Geçmişimizi de bugün yaptıklarımızı da gururla savunduk.

Bu elbetteki dik duruştur.

Mahkemede üstlendiğimiz fiiller suçsa; cezasına razıyız.

Ama bu iftira ve ihbarcı başlarının dışkı kokan mesajları; onların künyesi olarak tarihe çoktan yazıldı.

Ben; '' GÜN NASILSA AĞARIR '' demiştim, dostlar '' GÜN NİCEDİR AĞARMIŞ '' dediler.

Ne kadar doğru..

Aslında madalyona tersten bakmak lazım. Hakkımdaki çamurun arkasında yatan gerçek neden; ulaştığıma ikna oldukları belgeler nedeniyle içine düştükleri derin endişedir..

Kendilerinde panik depresyon hali var..

Hani depreme hazırlık çalışmaları vardır... Binanın çatlayan, patlayan yerleri güçlendirilir.. Bunların yaptıkları da bu..

Depreme hazırlık yani..

Olası büyük depremden en az zararla yırtmak için kendilerince tedbir alıyorlar..

Mehmet Ağar hikayesi bu nedenle pehlivan tefrikasına dönüştürülüp herkese bir kılçık atılıyor.. Aslında seslendikleri devrimci kamuoyu falan değil.. Mesajlarının muhatabı tamamen Mehmet Ağar...

Ona diyorlar ki;

'' Bir devrimci aranıza sızmış, bizleri deşifre ediyor.. Buna engel olun..''

Ben, verilen mesajları tersinden okumayı severim.. Maskeleri indirmenin en güzel yöntemidir.

Yine haklı çıktım..

'' Dokunan Yanar '' demişti Ahmet Şık..

Evet, dokunan yanıyor..

Daha önce de yazmıştım; bir kişinin nerede olduğu değil, kim olduğu önemlidir. Bazı sabit fikirleri kırabilmenin yoludur aslında bu.. Devrimci teori; en gerici partilerde bile çalışabilmeyi gerekli kılar.

İki günde il yöneticisi olunmaz diyorlar... Aslında kendileri de inanmıyor buna...

Bal gibi olunur.

Burjuva siyaseti günlük getiriye bakar..

Bu nedenle rüzgar senden yana eserse; iki günde değil il yöneticisi, milletvekili bile olursun partinin yolunu bilmeden.

Burjuva siyasetinin insana bakışı budur...

Devrimcilik ilkeli bir duruştur demiştim.. Kimliği ve sıfatı ne olursa olsun; hukuksuzluktan mağdur olanın yanındayım. Bu nedenle ergenekon, estergon masallarıyla dolduruşa gelmem.

Biraz da emniyet ifadelerimizin sızdırılmasından söz edeyim. Anlıyorum ki; suç duyurusu başvurumuzun muhatapları bayağı tedirgin.. Kendilerini kurtaracak yalancı şahitleri aynı mahalde bulmaya çalışıyorlar.

Ama nafile.. Gerçeği biliyoruz.

Gereğini yaptık..

Bu konuda yanlış yönlendirmeye yönelik mesajlara karnımız tok

Bu boku yiyen, faturayı öder...

Hiç yorum yok: