7 Aralık 2008 Pazar

Nebil'i ANDIK..

Damardan boşanan kan gibi ılık ve uğultulu
son lodoslar esmeye başladı.
Havayı dinliyorum:
nabız yavaşladı.

neredeyse girecek gebe uykularına toprak.
Ve biz yine bir kış daha geçireceğiz:
büyük öfkemizin içinde ve mukaddes ümidimizin ateşinde ısınarak......
n.h.

Nebil’e ablaya verdiğimiz sözü yerine getirmek üzere, çalışmalara başladık. İstanbul’da Ayhan, olayın olduğu tarihlerdeki gazeteleri tarayıp olay hakkında elden geldiğince bilgi belge toplamaya çalışıyordu. O zamanki Sıkıyönetim komutanlıklarında ve polisteki belgelere ulaşmak, öte yandan Mersin’de M. Yavuz, olayı ikinci elden bilen kişilerle temas kurmak üzere gerekli girişimlerde bulundular.

Bunların bir kısmından olumlu bir kısmından da olumsuz sonuçlar elde ettik. Olayı kaba hatları ile elbette biliyorduk. Ancak ilk elden bilgilenmek daha sağlıklı bilgilere ulaşmak, böylece Nebil’e ulaşmak gerekecekti. Fakat Nebil’e ulaşmak çabaları ile onun ölümü hakkında edindiğimiz bilgiler iç içe geçen bir sürece dönüştü.

O dönemin yapılanması içinde ki sorumlu kişilere, şu an farklı kulvarlarda da olsalar, olay soruldu. Bunlarda birisi, geçmişteki tüm benzeri ölümlerin üzerine giderek, bilenlerin açıklama yapması çağırısında bulundu. Kimisi hiç yanıt verme gereği dahi duymadı. Olayın geçmişte kaldığını ve gereğinin yapıldığını artık üstüne gitmenin pratik bir kazanım sağlamayacağını söyleyerek geçiştirdiler. Oysaki Veysel GÜNEY olayında Veysel’e ulaşma çabaları ne idiyse, Nebil’e ulaşma çabalarımızın da ondan farkı yoktu.

Bir kısım insanlar ise Nebil olayında kafalarının karışık olmasından dolayı olayın üstünden atlamayı tercih ettiler. Nebil’i bulmamızın tek amacı vardı ve bunu da ailesi talep ediyordu. Aksi halde onun intikamını alıp birilerini suçlamak aklımızdan dahi geçmiyordu. Bizim için Nebil’in öldürülmesi süreci kafamızda hiçbir karışıklığa yer bırakmayacak kadar netti. Ancak Nebil’in öldürülmesi sürecindeki nedenlerle Nebil’e ulaşma sürecinin iç içe geçmesi birbirinin doğal bir uzantısı ve tamamlayıcısıydı. Bu sürecin Nebil’e ulaşmak yanı için verilen çabalar, bulununcaya kadar devam edecektir. Bu çabalara bilgi, belge ve benzeri katkı sağlayacak olanlar, nebilrahuma.blogspot.com adresine iletmelerini öneririz.

Bu çabalar devam ederken Anıt mezar çalışmaları da devam ediyordu. Mehmet Yavuz arkadaş Mersin’de taş ustaları ile görüşüp uygun bir taş buldu ve son halini tasarladı. Üzerine yazılacak olan yazı yine ailesinin talebi üzerine Nazım ustadan alınmış anlamlı bir şiir olmalıydı. Ve öyle oldu. Ancak Nebil her ne kadar ailesinin bir parçasıysa, O aynı zamanda bir Komünist olarak da bu hareketin bir evladı sayılırdı. Kutup yıldızı insanoğluna tarih boyunca yol gösterici olmuş ve komünistlerin evrensel simgesi halini almıştır. Komünizmin bu evrensel simgesi, yine evrensel bir devrimci olan Nebil’in anıt taşında yer almalıydı. Ve öyle de oldu.

Antakya Demokratik Kültür - Sanat Derneği, hem Çekmece Mezarlığından Anıt Mezarın toprağını alarak hem de etkinlikler çerçevesinde sürece aktif olarak katıldı. Nebil’in ailesinin ve Anıt Mezar ziyaretlerinin düzenleyicisi oldular. Anıt açılışında Dernek üyeleri şiirler okuyarak ve konuşmalar yaparak üzerlerine düşen görevi layıkıyla yerine getirdiler. Kendilerine teşekkür ederiz.

Anıt taşın Mersin’de yapılarak Antakya’ya getirilmesi ve Antakya’daki anıt mezarın çevre dzenlemesiı için maddi giderleri karşılayan M. Yavuz arkadaşa da teşekkür ederiz. Yine bu anıtın açılış duyurularını sağlayan ve açılışa katılarak katkı veren Özgür Medya ya da teşekkürlerimizi iletiriz.

Bilmem şu kadar yaşımdayım.. Bu sürede birçok tanıdık, akraba, arkadaş, sanatcı, yazar ve devrimcinin cenaze törenlerine, hemen hemen her yıl Devrim hareketinin yitiirdiğimiz lider ve kadrolarının anma toplantılarına katıldım. Ama hiç boş bir mezar başında anma törenine katılmamıştım. Bu kez öyle olmadı ama.. Nebil yoldaşın seslendiği gibi “…kalbinizi dinlediğinizde orada olduğumu hissedeceksiniz…” Yani O da diğerleri gibi kalbimizdeydi…

28 Kasım 2008 Ankara otogarı. Anıt mezar açılışı için Antakya’ya hareket ediyorum. Karmaşık duygular içindeyim. Sabah 05.45 te iniyorum. Doğru öğretmenevine. Eşyalarımı bırakıp kendimi Antakya sokaklarına vuruyorum. Elimde fotoğraf makinesi. Hüseyin’e söz verdim, mümkün olduğunca çok fotoğraf çekmek için... Zamanım kısıtlı...Olduğunca görüntü almak istiyorum.

Çekilebilecek o kadar çok yer var ki, bölge geniş, hepsini alabilmem olası değil. Bir bölgeyi kendime alan seçip, mekânları çekiyorum. Sokak aralarına hiç girmiyorum, girsem çıkamayacağım. Kendime salt fotoğraf çekimleri için Antakya’ya gelmek üzere söz veriyorum. Bu kez Ulaş’la gelmeyi planlıyorum. Ulaş oğlum. 15 yaşında. Afsad’da fotoğraf eğitimi aldı. Eski sistem filmli çok gelişmiş mekanik, birde son sistem dijital olmak üzere iki makinesi var.

Gelmeden önce Hüseyin’le (Keser) konuşmuştuk. Nebil’in başka fotoğraflarını nasıl bulabiliriz diye. Antakya Lisesinden bir öğretmen bulabilirsek, o yıllara ait belgelere de ulaşabilirdik. Levent Postacıgil’in aracılığı ile tanıdık bir öğretmen bulmak umuduyla Levent’in yanına uğradım. 1978 yılından beri görüşememiştik. Araya giren bu uzun yıllar fiziksel olarak bizleri değiştirmişti. Hasret giderdik. Daha sonra Nebil’in Mustafa Burgaz’la Eğitim enstitüsünde öğrencilik yıllarında çekilmiş bir fotoğrafına daha ulaştık.

Nebil’in ablasının oğlu Ahmet’le buluşup Anıt mezarın fazla kalabalık olmadan fotoğraflarını almak üzere Çekmece mezarlığına geçtik.

Beynim uğulduyor.
İçimde anlatılmaz bir hezeyan,
Fırtınalar kopmakta.
Gri bulutlar geçiyor hızla,
Gözlerimin önünde
Çakıyor şimşek gibi
Geçmiş zaman görüntüleri...

Hava dindi.
Dağıldı bulutlar...
E.U.

Yavaş yavaş eskiler, yeniler, tanıdıklar, tanıştırılanlar, sohbetler. 18 yıl sonra M. Yavuz’la ilk kez buluşuyor - görüşüyoruz. Hemen Nebil’in diğer yeğenleri ile bir araya geliyoruz. Mustafa BURGAZ’ın da Antakya’da olduğunu öğreniyorum. 1978 yılından beri görüşemediğim Mustafa ile 30 yıl sonra buluşuyoruz. Yavuz, ben ve Mustafa oturup hasret gideriyoruz.

Gecenin geç bir vaktinde Öğretmen evine geliyoruz. Uyumak ne mümkün. Nice sonra uyuyoruz. Ancak sabah 07.00 da ayaktayız. Sabah 08.00 de parkın Orta Kahvesinde Ankara’da KESK eyleminden Antakya’ya dönen Adana’lı öğretmen arkadaşlarla buluşuyoruz. Toplanma yerinden kısa bir süreliğine Carlos ile buluşmak üzere ayrılıyor ancak buluşamıyoruz. Anma sonrası tekrar gelmek üzere ayrılıyoruz.

Saat 11.00. Çekmece Mezarlığı.
Kalabalık yavaş yavaş toplanıyor. Nebil’in ablaları, yeğenleri, diğer yakınları, arkadaşları, dostları, yoldaşları anıtı önünde toplanıyoruz. Anıt çeşitli çiçekler ve karanfillerle örtülü, Anıt taşında Nazım’dan bir alıntı:

Hoşcakalın
Dostlarım benim
Hoşçakalın….
Sizi canımda
Kavgamı kafamda
Götürüyorum..

Bu alıntının hemen üstünde bir kızıl yıldız.

Altında Nebil’in adı ve doğum günü….

Bir dakikalık saygı duruşu başlıyor,saygı duruşuyla birlikte
( topluluktan bir kız sesi..)

Hoş geldin!

Kesilmiş bir kol gibi

Omuz başımızdaydı boşluğun…

Hoş geldin!

Özledik,

Gözledik…

Hoş geldin!

Biz

Bıraktığın gibiyiz.

Biraz daha ustalaştık

Taşı kırmakta,

Dostu düşmandan ayırmakta…

Hoş geldin!

Yerin hazır

Hoş geldin!

Dinleyip diyecek çok,

Fakat uzun söze vaktimiz yok.

Y Ü R Ü Y E L İ M…

Bu şiirle birlikte saygı duruşu sona erdi ve M. Yavuz'un Nebil hakkındaki konuşması başladı. Kulağım konuşmada ama kalbim Nebil'in seslenişindeydi:

”Haksız bir suçlamayla, kendileri için hayatımı verebileceğim dava arkadaşlarım tarafından vuruldum. Artık aranızda yokum..

Devrim mücadelesinde daha yolun başındayken sizleri yalnız bırakmak elbette bana yakışan bir gidiş değildi. Ama buna mecburdum..Ya bana o suçlamaları yapanları kendim vuracak fakat üzerimde hep o suçlamayla dolaşacaktım, ya da onurumla karşıma dikilen ölümü kabullenecek ve yorumu sizlere bırakacaktım.

Ben, ikinci yolu seçtim..Görüyorum ki siz dostlarım; toprağa düşüşümden uzun yıllar sonra da beni özlediğinizi haykırıp anma toplantıları yapıyorsunuz.. Ölümümdeki haksızlığı ortaya koyuyorsunuz.Sizlere nasıl teşekkür edilir bilemiyorum.Elimde olsa da anıtım başında toplanan sizlere ben de birer karanfil atabilsem..

Ne çare ki olası değil bunlar…Bunların hiç biri olmasa da, kalbinizi dinlediğinizde orada olduğumu hissedeceksiniz..Hepinizi hasretle kucaklıyorum, sevgili dostlarım benim…''

Tüm bunlar olurken, eski zaman mezarlıklarının servileri arasında bir sis perdesi gibi dolaşanlar, şiirlerimize, katılıp yüreklerimizdeki atımları duydular.


Resimlerdeki kuşlar gibi
dizilip üstüne kumsalın
mendil sallamayın bana.
İstemez…
Ben dostların gözünde kendimi
boylu boyunca görüyorum…
A dostlar
a kavga dostu
iş kardeşi
a yoldaşlar a…!
Tek hecesiz elveda..

Yine görüşürüz
dostlarım benim
yine görüşürüz…
A dostlar
a kavga dostu
iş kardeşi
a yoldaşlar a…!

E L V E D A…!!

''

Yapılan konuşmalardan sonra, söz verdiğimiz gibi Carlos’un yanına gittik. Uzun uzun konuşmalardan sonra Harbiye’ye geçtik. Şelalelerde oturduk. 07.30da Adana ve Mersin grubu otobüsle dönüş yolundayken ben Carlos’la buluştum. Macit beni 22.30da Antakya otogarından Ankara’ ya uğurladı… Bedenim yoldaydı ama kalbim Antakya sokaklarında dolaşıyordu hala...

01.12.2008 E.U.

1 yorum:

hasan balci dedi ki...

TARİHE NOT DÜŞTÜNÜZ DEVRİMCİLER SİZİNLE GURUR DUYACAK ,ÇOK GÜZEL BİR İŞ YAPTINIZ

Yoldaşlar merhaba

Antakyada devrim şehitleri etkinliğine katılmak üzere davet aldığım da bunu çok önemsedim. Bunun sebebi türkiye devrimci hareketinin özellikle 12 eylül sonrası şehitleri adına bir haftalık etkinlik düzenleme girişimleri hemen hemen yok gibi idi, Bu davet üzerine hikayesini bildiğim devrim şehitlerinin etkinliğine icabet ettim. Partimiz türkiye komünist partisi/birlik saflarında mücadele etmiş şehitlerimizin resimlerini yanıma alarak bu şehitler haftası ile buluşturdum.

Nebilin hikayesi hazindir. Bu konu ile ilgili uzun bir yazı yazdım.

Nebilin mezarı başında mehmet yavuz yoldaştan sonra bende bir küçük bir konuşma yaptım.

mezar boş ve o boş mezarın kismi müsebbibleri bizleriz ama bir şey yapmak istiyoruz. Nebilin güzel hatırasını yaşatmak istiyoruz.

konuşmam da söylediğim şey
burada bulunanları "mezarı başında anmada bulunan insanları kastederek" bütün devrimciler bu boş mezarın içini doldurmak devrimci bir görevidir. Diye bitirdim sözlerimi.

Nebil türkiye devrimci hareketine mal olmuş önemli insanlardan biridir. Hazin hikayesini okudukca onu ve devrimci kişiliğini daha iyi tanıyor onun mücadeleci kimliğini daha iyi anlıyoruz.

nebil yoldaşı butün devrim şehitlerinin güzel hatıraları önünde özlem ve saygı ile anarken siz yoldaşlarına ve ailesine baş sağlığı diliyorum. Mezarın yapımında emeği geçen dostları yoldaşları selamlıyorum.
Böylesi şeyleri paylaşalım.Bu konuda banada görev verin üzerime ne düşüyorsa yapayım.

hasan balci
balcihasann@yahoo.com

nebil yoldaşı da içine alan bir anma biraz da tarihsel eleştirilerde bulunduğum yazımı okumak isterseniz
http://groups.yahoo.com/group/Turkiyekomunistpartisibirlik/