27 Aralık 2008 Cumartesi

Nebil, sırılsıklam eve geldi..

En son Antakya’ya Nebil’in anıt mezar açılışına gidişimde, kimi arkadaşlar bizleri Harbiye Şelale Mahallesindeki Şelale Restoranda ağırladılar. Antakya’nın bu bölgesi doğa harikasıdır. İnsan elinin değdiği birçok yer, ne yazık ki kapitalizmin kar amacıyla kıyıma uğratılmakta, tahrip edilerek gayri insani bir ortama dönüşmektedir.

Ancak bu kez, Harbiyeliler yaşadıkları yerlere sahip çıkarak, doğayı bozmadan ve ona uygun malzemeler kullanarak, çok hoş ve güzel mekânlar yaratılabilineceğini dosta düşmana göstermişler. 30 Kasım’daki bu ağırlamada Harbiyeli bu arkadaşlara 1971 yılında Antakya Lisesinden bir arkadaşı sordum. Bu arkadaş Harbiyeliydi. Hemen tanıdılar ve bu değerli dosta ulaştıklarında, benim iletimi ulaştıracaklarını söylediler.

24 Aralıkta telefonum çaldı. Numara yabancı idi. Adımı söyleyerek görüşmek istediğini belirtti. 37 yıl sonra, Lisede 3 ay kadar aynı sırayı paylaştığım, o yıldan sonra da görüşme olanağımız olmayan bu arkadaşı hemen tanımıştım. Bir iş nedeni ile Ankara’da olduğunu 30 Aralıkta Antakya’ya döneceğini, görüşmek isteğini söyledi. 27 Aralıkta Özlem ve Ulaş’la birlikte 37 yıldır görmediğim bu arkadaşla sözleştiğimiz gibi buluştuk.

Salih’i de beni de araya giren yıllar değiştirmişti. Saçları, bıyıkları bembeyaz olmuştu. Her şey değişiyor ama gözler asla değişmiyor. Birbirimizi görmemizle sarılmamız bir oldu. Araya giren uzun yıları 3 – 5 kelimeyle geçiştirdik. Konu, doğal olarak ortak dostumuz Nebil’e geldi. Uzun uzun birbirimize doyamadan, kelimeleri birbirimizin ağzından alarak Nebil’i andık.

Burada durup, 1977 yılının şubat ayına dönmek istiyorum. Dörtayak semtindeki evde Nebil ile birlikte kalıyordum. O gün Nebil, hiçbir şey söylemeden erkenden çıkıp gitti. Ancak akşama doğru eve geldiğinde, epey şaşırmış bir haldeydim. Zira hava yağmurlu olmamasına rağmen, (korkunç bir ayaz vardı) Nebil sudan çıkmış balık gibiydi. Tir tir titriyordu. Hemen soyunup, havlu ile kurulandıktan sonra yatağa, yorganın altına girdi. Fakat titremeye devam ediyordu. O kadar seri hareket ediyordu ki şaşkınlığım daha geçmemişti. Ancak ne olduğunu sorabildiğimde Nebil yatağın içine çoktan girmişti bile. Birkaç gün önce Salih N……’e rastladığını, oklularına ülkücü öğtermenlerin geldiğini, Lojmanda sık sık toplantı yaptıklarını anlatmış.Nebil de o gün bu lojmana giderek, güpegündüz tahrip gücü olmayan bir bomba atmış.
( Bu tür Devrimci eylemler, öldürmek amacı taşımaz. Bu bir psikolojik yıpratma savaşı olduğundan, tahrip gücü olmayan - ses gücü olan – bombalar kullanır.) Fakat evde toplantı halinde olan ülkücü öğretmenlerden bir kısmı, bombayı atmadan Nebil’i fark etmişler ve kendilerini lojmandan dışarı atmışlar. Olay uzun bir kovalamacaya dönüşmüş. Nebil kendini, Asi nehrine atarak ve karşı kıyıya yüzerek kurtarmış. Nebil, 3 gün kadar hasta yattı.

O mutevazi bir devrimciydi ve bu olayın aramızda kalmasını istedi. Bu olaydan, ikimizde kimseye bahsetmedik ve ben bu olayı çok yakın bir zamana kadar da kimseye anlatmadım.

Nebil, bir çok merkezi eylemde de bulunduğu gibi, birçok yerel eylemlerde de bulunmuştur. Bu olay da onlardan birisidir.
E.U.

Hiç yorum yok: