Yargılandığım dava bir gerçeği gözler önüne serdi; bu adamların iddia ve ortaya koydukları sonuç ile dayandıkları belgelerin örtüşen hiç bir yanı yok...
Bunu anlamamak için sanırım İbrahim ya da Engin olmak gerekiyor.
Artık bir şeyi kesin olarak anladım; bu adamlar bir belgeyi okurken gözlüklerini başka yerlerine takıp kıçlarındaki çakıldağa bakıyor...
Yoksa bu kadar komik olamazlardı.
Bende faklı bir beklenti oluştu artık. İbrahim denen adam ne zaman '' belge buldum '', '' ifşa ediyorum '' diye ortaya çıksa; tamam diyorum yine bir komedi var...
Lakin bu son iddialar; olağan komedi sınırlarının da ötesine geçti... Gülmekten karnım yarıldı..
Kendilerine duacıyım, bu sıkıntılı anda bile beni güldürebildiler.
Merak ediyorum; bu adamlar söylediklerine kendileri inanıyor mu ?
Yani, birilerine kulp takmak için hayal sınırlarını bu kadar zorlamak neden ?
Her taşın altında ille de birilerini bulma çabası neden ?
Ha öküz altında buzağı aramışsın, ha her taşın altında birilerini...
Anlıyorum ki bu hevesleri ölene dek sürecek.
Eğer yaşıyor olurlarsa otuz yıl sonraki hangi olayla 1977''ye bağlantı kuracaklarını merak ediyorum.
O saçma iddiaları okuyan vicdan sahibi herkesin '' YUH artık '' dediklerini duyar gibiyim.
Her neyse...
Malum; yargılanıyorum. Bu nedenle ne kadar komik duruma düştüklerini, attıkları çamurun her zaman olduğu gibi nasıl havada kaldığını çok derinlere gitmeden kısaca anlatayım.
Bunlar daha önce SURİYE CASUSLUĞU iddiasıyla yargılandığımı ileri sürmediler mi ?
Peki var mı böyle bir suçlama ellerindeki belgede ?
Yok !
O zaman niye böyle bir yalana gerek duydular ? Acaba malum ispiyoncu bu konuda onlara yanıltıcı bilgi mi verdi ?
Gelelim parti üyeliğinden yola çıkarak DERİN ilişkilere varan büyük iddialara...
Bu adamlar zaman kavramını yitirmiş... 1977'li yıllar ile 2007 arasında bağlantı kuramaya çalışmak, tek kelimeyle çamura yatmaktır.
Parti üyeliğinin hangi şartlarda oluştuğu, sektörel oluşum içerisinde özellikle iki partiye baskı yapılıp belli arkadaşların meclise sokulması çabasını bilmedikleri için havada pişirip tavada yemeye çalışıyorlar.
Biraz da şu ticari ortaklık palavrasına değineyim...
Hatırlarsınız bunlar, sürekli olarak Mihrac ile şirket kurup ortak olduğumu, milyon dolarları cebe indirdiğimi iddia ediyorlardı.
Var mı böyle bir şey ?
Yok...
Var olan ne ?
Bir ihale için Suriye'ye gideceğim... Ama oraları hiç bilmiyorum. Yıllardır görüşmediğim Mihrac aklıma geliyor.. Uzun yıllar orada yaşadığı malum. Kısa bir mail gönderip yardımını istiyorum.
Bu gibi durumlarda konuya tersten bakmak daha anlaşılır olur.. Ben de öyle yapayım.
Meseleye İbrahim tarafından bakalım..
Kendisi uzun yıllar Paris'de yaşıyor.. Muhtemelen oraları çok iyi biliyor...
Onun bir arkadaşı olan sizin her hangi bir iş için Paris'e gitmeniz gerekti. Ama oraları hiç bilmiyorsunuz... Belki yabancı diliniz de yok.
Aklınıza İbrahim gelmez mi ?
Ona bir mesaj atıp, kendisinden rehberlik istemez misiniz ?
Şimdi İbrahim'in bu talebinize ne tepki vereceğiyle ilgili bir kaç seçenek sunayım:
a) Kendisini aradığınız için memnun olur. Sizden ön bilgileri alıp hemen bir araştırmaya koyulur.. Neticeden sizi haberdar eder.. Sizi havalimanında karşılayıp güzel FRANSIZCA'sıyla rehberliğinizi yapar. İşler bitince sizi güzel bir mekanda misafir edip yolcu eder..
b) Size telefonda tamam der. Siz ona güvenerek yola çıkarsınız.. Ama Paris'e vardığınızda İbrahim telefonlarınıza çıkmaz. Arazi olur yani.. Siz FRANSA'da tam bir FRANSIZ olarak kalırsınız.
c) Bu isteğinizi peşinen reddeder, yardımcı olamam der.
Doğru seçenek ne olmalı ? Siz yanıtlayın..
İşte ben Mihrac'dan ilk seçeneği cevap olarak almıştım.
Mevzu budur.
Gelelim komedi sınırlarını bile aşan ÇEK, SENET, PAVYON itirafı hususuna...
Salyaları akarak ne diyorlardı ? ÇEK, SENET, PAVYON meselesini itiraf etmişim..
Allahtan ifademi de yazmışlar.
Var mı orada benim böyle bir itirafım ?
Yok.
İşin aslı ne peki ?
Antakya'da Nebil'in temsili mezarını açtığımızda Mustafa Burgaz ile görüşmüştük.. Daha sonra beni defalarca Almanya'dan telefonla aradı Benden sürekli olarak Hikmet Subaşı ile görüşmemi, önemli şeyler anlatacağını söyledi..
Kendisinden Hikmet Subaşı'nın telefonunu aldım. Bir Antakya ziyaretimde Hikmet'i aradım.
Buluştuk..
Bana söyledikleri ve teknik takibe takıldığı için emniyette de sorulan konuşma şuydu:
'' Sakın MG, ÖÖ, ÖG ile iş yapma.. Onlar şöyledir, böyledir...''
Benim cevabım basitti; '' bu kişilerle zaten bir iş ilişkim yok, onları yeni tanıyorum...''
Özetlersek; benim böyle bir ifadem, ya da itirafım var mı ?
Yok..
Bu iddialar kime ait ?
Hikmet Subaşı'na...
Hikmet Subaşı'nı bunları söylemeye teşvik eden kim ?
Mustafa Burgaz..
O kim ?
Küfürün başı...
Anlayacağınız, senaryoyu yazan kendileri ama ilk inanan da yine kendileri oluyor...
Ne diyeyim; ALLAH AKIL versin..
Diğer bir çamur da '' her şeyin devlete bilgi verilerek '' yapılması...
Nasıl da yüzleri kızarmadan çarpıtıyorlar ifadeyi..
Yasal bir dernek, illegal yöntemlerle faaliyet göstermez.
Yasal bir dernek, yasa dışı örgüt değildir...
Anladığım kadarıyla yazılarım bunları gerçekten çılgına çevirmiş.
Sap ile samanı ayıramayacak derecede kafayı yemişler.
Belki de bu nedenle bütün çamurları havada kalıyor..
Allah akılla birlikte ŞİFA da versin..