Alçakların ağzına bu sözcük hiç yakışmıyor… Ülkemiz insanını devrimcilerden nefret derecesinde uzaklaştıran da bu tip alçaklar zaten..
Herşeyden önce devrimcilik, ilkeli olmayı gerektirir… İlkeli olmak; kişilere göre değişmeyen genel değerlerle tavır koyabilmektir..
Devrimci; cemaatın biat kültürü ile yetişmiş mürit değildir. Sahip olduğu temel değerlerle özgün yorumlar yapabilecek kapasitede fikir sahibi bir aydındır… Mürit gibi her söylenene baş sallayıp AMİN demez…
Devrimci; sabit fikirli değildir… Kendisi gibi düşünmeyenleri düşman olarak algılamaz… Aksine, iletişim kurup farklılıkların sebeplerini sorgular… Dogmaları yıkmaya çalışır…
Devrimci; hangi şartlar altında olursa olsun anti emperyalisttir. Emperyalizme kıyıdan köşeden taşeronluk yapmaz… Onun askeri hiç olmaz…
Yeri gelmişken çok önemsediğim bir bildiriden bahsedeyim. Geçenlerde ‘’ Yeni Başlayanlar İçin Devrimci Yöntemler ‘’ başlığıyla yayınlandı… Tavsiye edilen bazı yöntemler şöyle:
- · Terbiyesiz bir solcudansa, saygılı bir dindar veya milliyetçi genç bin kere yeğdir. Arkadaşlarını seçerken ağızlarından çıkan laflara değil gözlerinden gelen ışığa bak.
- · Saygılı olmak uzlaşmak değildir. İyi olduğuna inandığın bir insan sana faşizmi övebilir. Faşizme elbette kulak asma ama ona yine de saygılı ol ve yarattığın bu saygı ortamında tartışmanı yap. Söylemleri kır ama kalpleri kırma. Çünkü kalpleri bir kez kırarsan başka kıracak hiçbir şey bulamayabilirsin.
- · Polis teşkilatı ile polisi bir tutma. Polis düşmanı olma. Polis toplumun en sömürülen, en horlanan, en ezilen gruplarından biridir. Polisler berbat suçlar işleyen tehlikeli insanlarla, hayatlarını riske atarak mücadele ederler. Kritik anlarda her zaman doğru kararı veremezler Ayrıca solculara karşı katıksız bir nefret eğitiminden geçmişlerdir. Tıpkı senin onlardan katıksız nefret etmek üzere eğitilmen gibi. Belki de bu bir oyundur. Belki de dayak atan da, yiyen de bu oyundaki piyonlardır. Belki de siz kardeşsiniz. Bir düşün bunu. İyi düşün.
- · Kavgada galip gelmek için ‘kitaplar ezberleyen’ insanlar olacaktır. Ne yumruğunu, ne sözcükleri birini dövmek için kullanma. Hayatın kendisi politikadır ama politika hayat değildir
- · Diyalektiği sadece Marx’ta değil, Yunus Emre’de de aramasını bil.
Biraz da dostluğa değineyim…
Dostlukla fikirdaşlık farklı şeylerdir… Yaşanmış anlar geçmişte kalsa da dostluğun sağlam bir bağıdır… Dost olmak; hele de kadim dost olarak kalmak için fabrikasyon bir kafaya sahip olmayı şart koşanlar, hiç dostu olmayanlardır.
Nebil olayını ele alırken birilerine biat etmediğim için hemen hedef tahtası olmuştum… Çamur atmayı yöntem olarak kabul edenler Susurluk'tan yola çıkıp Ergenekon’a kadar vardırdılar işi…
Muhaberat da çamurun balçıklısıydı…
Dikkatinizi çekmiştir; bu şarlatanın ne zaman bir yalanını ortaya çıkarsam, hemen kaleme sarılıp blogumu hedef gösterir… Müflis tüccar gibi o blogdaki yazılarımı, sanki çok gizli belgeleri ifşa ediyormuş edasıyla yalan-yanlış ele alır…
Hedef gösterdiği yazılarımı okuyan vicdan sahibi herkes, iddia edilenin aksine orada bir ilkeyi görür… İlkelerimi bir kez daha ifade edeyim. Eğer anlamazsa bir de Fransızca olarak yazarım, belki o vakit anlar…
Bir devrimci olarak kişilere etnik temelde yaklaşmam… Onları başarılı-başarısız, güvenilir-güvenilmez insanlar olarak görürüm… Soframı rahatlıkla açacağım insanlar vardır ya da yoktur… Bu anlamda aday arayışları yazımda da, partilerin aday belirleme sürecinde kişileri sadece etnik kökene göre ele almasını eleştirdim…
Bugün de eleştiririm...
Keza bir devrimci olarak kişilere dinsel açıdan da yaklaşmam… Partilerin aday yapacakları kişide ehliyete değil de mezhepsel yapıya bakmasına o gün karşı çıktım, bugün de çıkarım…
Bu yaklaşım; insanları ETNİK ve İNANÇ değil, EHİL olma bağlamında ele almaktır. İnsan hak ettiği yere hangi IRK ve DİN ya da MEZHEPTEN olursa olsun gelebilmelidir.
Bu bir ilkedir…
iLKELİ bir devrimcinin endişelerini ifade etmesidir.
Gelelim askerlerin durumuna…
Bir devrimci olarak ben, anti emperyalistim… Emperyalizmin işgal planı olan BOP projesinin ne doğrudan askeri, ne de maşası olurum… Emperyalist güçlerin şakşakçısı, davetçisi olanlara karşı dururum…
Ülkesine karşı sorumlulukları olduğuna inanan bir devrimci olarak ordumuzun NATO’nun saldırgan bir işgal gücü yapılmasına gönlüm razı gelmez… Aynı tavır içinde olan kimi subayların, BOP masalarında hazırlanmış düzmece belgelerle içeri tıkılıp boşaltılan mevzilere biatçı kadronun yerleştirilmesine bu düşüncelerle karşı çıkarım.
Askeri darbede işkence gördüm diye yapılagelen hukuksuzluğa gözümü ve vicdanımı kapatmam..
BOP’un işgal planlarını sırf birilerine gıcık olduğum için fanatik bir taraftar edasıyla alkışlamam…
Devrimciliğin ilkesi budur…
Gelelim Mahir Çayan’ın resmi altındaki yazıya…
Daha önce de söyledim; o sözler Mahir Çayan’a aittir. Bu nedenle şarlatanın eleştirisi bana değil Mahir Çayan’adır.. Yaşıyor olsaydı yanıtını verirdi… O sözleri kabullenmeme rağmen bana laf düşmez…
Diğer konu; yargılandığımız dava…
Ne diyordu ÇUKUR adam: ‘’ .. " Nebil'i onuruna kavuşturma gibi asil çaba içinde olursan, ölüsü dirisi olmayan biri için anıt mezar yaparsan, aliyi veliyi akıllıyı deliyi mezarlıkta toplarsan, boş mezarın başında çiftetelli yalellim ellik oynarsan… ‘’
Nebil’e MIRO masalları düzenlerin gerçek yüzleri işte bu…
Yargılanmamızı zil takıp oynayarak kutluyorlar…
Nebil, onlar için sadece bir saldırı silahıydı…
Lakin takke düştü kel göründü artık…
Yukarıdaki sözler, körlerle sağırlar birbirini ağırların sonudur…
Nebil silahı, geri tepmiştir…
Kıssadan hisse:
Kem gözlere şiş diye bir sözümüz var...
Ben; KÖR GÖZLERE ŞİŞ diyeyim…