28 Kasım 2009 Cumartesi

Nebil nasıl yakalandı ?




19 Ağustos 1977 darbesini yiyen örgüt, büyük bir takibat altındadır.

Bu takibata rağmen örgütün bombalama ve soygun eylemleri Hatay, Mersin, Samsun ve Bursa’da devam etmektedir. Bu olaylar, takibin daha da yoğunlaşmasına neden olur.

İstihbarat birimleri, Ağustos darbesinden sonra örgüt içinde yer alan kilit kişiler ve yapısı hakkında yeterli bilgiye sahiptir. O nedenle izleme ve takip daha sistematiktir.

Bu izlemeler sırasında 8 Şubat 1978 tarihinde Antakya’da Samandağı Ziraat Bankası soygununa katılan bir kişi 300.000 TL para ve soygunda kullanılan araçla yakalanır.

Bu yakalanmadan 2-3 gün sonra, İstanbul’da Samandağı soygunuyla ilişkili 3 kişi daha yakalanır. 24 Şubat 1978 tarihinde ise Antalya’dan Ankara’ya otobüsle gitmekte olan M.A. isimli militan; otomatik tüfek ve örgüt mührü ile birlikte Tarsus'da yakalanır.

Bu yakalanmalar, firari durumda olanların etrafındaki çemberi daraltmaktadır.

Mart 1978 başlarında Samsun ve Bursa’daki soygunlarla bağlantılı yakalanmalar gerçekleşir. 7-8-9 Mart tarihlerinde Bursa ve Samsun’da E.Y., A.Ö., İ.E., C.Y., E.H. ve H.G. yakalanır..

Aynı tarihte İstanbul’da önemli bir yakalanma daha olur.

Samsun’da kuyumcu soygununa katılan A.B., İstanbul Aksaray’daki devrimci Has-İş sendika binasında yakalanır.

Nebil Rahuma’nın Zeytinburnu’nda kaldığı ev bu kişi tarafından polise verilir. Nebil Rahuma da aynı gün kısa süreli bir çatışma ile Zeytinburnu'ndaki bu evde yakalanır. 13 Mart 1978 tarihinde tutuklanarak Sagmalcılar Cezaevine gönderilir.

10 Mart 1978 tarihinde M.U. ve birkaç kişi daha Ankara’da kaldıkları evde yakalanırlar.

Nebil, esareti ilk böyle tanır.

20 Kasım 2009 Cuma

Müntecep Kesici'nin mektubu




Müntecep Kesici, ortalığı cinayet palavralarıyla kirletenlere gereken yanıtı çok önceden kendi yazısıyla vermiş.

Yorumsuz olarak yayınlıyorum.


2 Kasım 2009 Pazartesi

Palavra Makinası...


Yalan deyince frenleri tutmayan Hasan; Sinek Sekizlisi başlıklı yazısında yine döktürmüş...

Palavralar genelde aramızda olmayanlara atfen atılır... Çünkü doğrulatma imkanın yoktur.

Ama palavrayı atan Hasan olunca, ağzı dili olanlar üzerinden de yalanlar söyleyerek bu konuda rakip tanımadığını kanıtladı.

Ne diyordu sinek sekizlisinde ?

''Yalan söylüyormuşuz
....

Nebil rahuma internet sayfasında sözde nebilin yeğenlerini konuşturuyor. İlk bakan sanki bu yazıyı yeğenleri yazmış sanacak;

Biliyoruz ki Ahmet zubari yaptığı yanlışı görmüştür.

Bir daha mihrac uralın ve sinek sekizlisi Mehmet yavuzun zibidiliklerine alet olmayacaktır.

Zannediyorum bunu yazacaklar okuyacağız....
''

Evet, külliyen yalan söylüyorsun..!

Ahmet Zubari'nin ağzından palavraları atan sensin.

Ahmet Zubari'nin yaptığı yanlışı gördüğünü biliyormuşsun..?

Nereden ? İşkembe-i kübradan haber mi aldın ?

Artık zibidiliklerimize alet olmayacakmış...

Vay vay vayyy...

Peşinen belirteyim; zibidiliklerine alet olmayacakları birisi varsa, o da sensin...

Bir de '' zannediyorum bunu yazacaklar okuyacağız '' diyorsun.

Evet yanılmadın... Yazmadılar ama konuştular...

Ne konuştuklarını yazayım da cümle alem palavra makinasının kim olduğunu öğrensin..

Ahmet Zubari'yi yakınen tanıdığım ve sık sık kendisiyle görüştüğüm için bilgisayar, internet gibi işlerden uzak olduğunu biliyorum. O nedenle yazılanların çoğu hakkında ancak ben haber verince bilgisi oluyor.

Bugün kendisine telefon açarak yukarıdaki metni aynen okudum... Tepkisi; şaşırmaktan öte öfke oldu...

Özetle;

'' Ben kendisiyle hiç konuşmadım, yazdığı gibi bir pişmanlığım da yok, nereden uydurmuş bunları '' dedi...

Kendisine belki Hasan ile görüşmemiş olabileceğini ancak başka birisiyle yazılanları doğrulayacak yönde bir konuşmasının olup olamadığını sordum.

'' Kesinlikle olmadı, çünkü ben yaptığım hiç bir şeyden pişman değilim ki.. Benim kiminle görüşüp görüşmeyeceğime kendisi nasıl karışır ? '' dedi...

Haklıydı... Kaldı ki ziyaret ettiği Mihraç Ural, kendisinin de çocukluk arkadaşıydı..

Ahmet Zubari'ye ''böyle bir intiba Mehmet Dikay tarafından verilmiş olabilir mi '' diye sordum..

Bir bilgisinin olmadığını söyledi.. Teşekkür edip telefonu kapattım.

Bu konuşmanın üzerinden 15 dakika geçti geçmedi, telefonum çaldı... Arayan Ahmet Zubari'ydi.. Mehmet Dikay'la görüşmüş, bilgi vermek için arıyordu...

Mehmet Dikay da bu konuda kesinlikle bir görüşmesi olmadığını söylemiş.

Bunun üzerine Ahmet Zubari; '' Hasan Balcı'yı kendisi ararsa çok ağır konuşacağını,onu arayarak kendi isimlerini kullanarak yazı yazmaması için uyarmasını Mehmet Dikay'dan istediğini '' söyledi.

Gerçek bu. Ahmet Zubari Antakya, mehmet Dikay ise Karadeniz'de...

Doğruyu bilmek isteyen arayıp sorar..

Benim derdim palavracıyı deşifre etmek değil... Dikkat çekmek istediğim asıl önemli nokta bu tür yalanlarla kardeşi kardeşe, yoldaşı yoldaşa, dostu dosta düşman etme çabalarıdır.

Nebil'in yeğenleri üzerinden yalan yazmakta sakınca görmeyen bugünün palavracısının; benzer palavralarla Nebil'i kurşuna dizenlerden ne farkı var ?

Neyse, kılavuzu palavracı olanların varacağı yer bellidir..

KIÇA TEKME meraklısının kulakları çınlasın...

Mehmet Yavuz