28 Haziran 2009 Pazar

Açıklama



Ortak Değer NEBİL için yazımına başlanan kitap nedeniyle sitedeki bütün yazılar bir süre için yayından kaldırılmıştır.

Kitap hazırlığı tamamlandığında yazılar yeniden yayınlanacaktır.

Bu vesileyle kamuoyunu devrimci tavır üzerine yapacağım bir örnekleme ile NEBİL'in akibeti hakkında bilgilendirmek istiyorum.

Gençliğimizde ''işkencede ser verip sır vermeyen yiğit'' olarak örnek alıp saygı duyduğumuz İbrahim Kaypakkaya'nın benzerlerine, sayıları az da olsa, bu ülke şahit olmuştur.

Saygıyla anılması gereken bu devrimcilerden biri de TKP Merkez Komite üyesi Mustafa Hayrullahoğlu'dur.



Mustafa hayrullahoğlu; 1982 yılında yakalanıp ağır işkencelere maruz kaldı ancak AĞZINDAN TEK KELİME BİLGİ çıkmadı. İşkence altındayken hayatını veren bu devrimcinin cesedi ailesine haber verilmeden Kasımpaşa'daki KULAKSIZ kimsesizler mezarlığına gizlice gömüldü.

Ancak büyük uğraşlar veren aile ve yoldaşları, yıllar sonra bu arkadaşın mezarını buldular. Aile ve yoldaşları O'na kavuştular..



İşkenceye direnmek, herkese nasip olan bir durum değil. İşte bu yiğit devrimci; kendisinden yaklaşık iki yıl önce yol arkadaşı sandığı kişilerin işkencelerine direnen NEBİL yoldaşın mezarlık arkadaşıdır.

Nebil'in başka arkadaşları da var...

Son İstanbul ziyaretimde burayı ve Cihangir'deki evi ziyaret ettim. Sokaklarda halen Nebil'in gölgesi vardı.

NEBİL RAHUMA da ailesi ve yoldaşları ile buluşacaktır.

M. Yavuz

14 Haziran 2009 Pazar

Nebil'in firarı ve yurt dışına çıkarılışı...


Nebil'i Sagmalcılar cezaevindeyken sık sık örgütsel ilişkiler gereği ziyaret ettim. O sıralarda ben de arandığım için sahte bir TÖB-DER kimliğiyle dolaşıyordum. TÖB-DER kimliğim bir öğretmen adına K.B. tarafından düzenlenmişti.

Resmi bir anlamı olmasa da bir kimlikti işte. Ben cezaevi ziyaretlerinde de nizamiyeye bu kimliği veriyordum.

Yine bu kimlikle Sagmalcılar'a yaptığım bir ziyaret sırasında beni E.U. gördü. Ben onu tanımazdan geldim ama o, gerçek adımla beni çağırıyordu. Kendisine usulca beni ismimle çağırmamasını söyledim. Sahte kimliğimin ortaya çıkmasından çekinmiştim.

Bu durumu görüşme anında Nebil’e de anlattım. E.U.’ın beni ismimle çağırdığını, kimliğimin deşifre olabileceğini söyledim. Bana ‘’ dikkatli ol, kimseye güvenme’’ dedi.

O ziyaret günü de Nebil'le yakında gerçekleştirilecek firarın ayrıntılarını konuştuk. Filistinliler de kaçırılacaktı. Koğuş demirleri ziyaret anında kesiliyordu.

Bu ziyaretten kısa bir süre sonra firar anı gelmişti. Ziyaretçi ile tutuklu bölümleri kalabalıktı. Ben de ziyaretçiler arasındaydım. İlk önce iki Filistinli demir parmaklıkların kesik kısmından hızla aramıza atlayıp dışarı çıktılar. Bu işi çok seri bir şekilde gerçekleştirdiler. Aylardır uzattıkları saç ve sakallarını kesmiş, tanınmaz hale gelmişlerdi.

Nebil, saçlarını hafiften uzatmıştı. Demir parmaklıların arasından geçerken saçının üst kısmı demire hafiften sıkıştı. Tam aramıza atlarken kendisini gardiyan gördü. Bunun üzerine Nebil hızla yeniden içeri atladı. Gardiyanın uyarısıyla hemen alarm verildi.

Ben de içeride kalmıştım. TÖB-DER kimliğindeki ismimi de hatırlamıyordum. Ziyaretçi bölümündeki bizleri tek tek alarak üstün körü sorguladılar. Bir kazaya uğramadan sahte TÖB-DER kimliğimi alıp salimen dışarıya çıktım ve derin bir Ohh çektim. Nebil içeride kaldı ve bir daha ziyaretine gitmedim.

Nebil; Niğde cezaevinden kaçırıldıktan bir süre sonra Antakya’da yanıma geldi.. Kendisini hemen Ayncamuz köyünde M.K.’ın yanına götürdüm. O da Nebil’i aynı köydeki H.B.’ların evine götürdü… Orada 10 gün kadar muhafaza edildi.

Bu süre içerisinde ben kaçakçılarla sınırdan kaçış işini organize ediyordum. Nihayet Suriye'ye gidiş günü gelmişti. Nebil’i A.K. ile birlikte kaldığı evden alarak Hanyolu köyüne götürüp anlaştığımız kaçakçıya teslim ettik. Oradan sınırı salimen geçtiler. Biz geri döndük.

Günler sonra Pan turizme ait bir otobüsün muavini bana Suriye'den bir mektup getirdi. Mektup Nebil’den geliyordu. Şam’da olduğunu, beni de beklediğini yazıyordu.

Aradan bir süre geçti. Her yerde aranıyordum. Sık sık köyümüz basılıyordu. M.U. ile bu durumu konuştum ve bana yurt dışına çıkmam konusunda gerekli talimatı verdi. Bu talimatı alınca AK ile birlikte Nebil’i geçirdiğimiz sınır köyüne gidip aynı şekilde Suriye’ye geçtik. Ama Bassit girişinde Suriye polisi tarafından yakalandık. Dört-beş gün Lazkiye'de tutuklu kaldıktan sonra bizi Türkiye’ye teslim etmek üzere Kassab sınır kapısına götürdüler. Polislerle yol boyunca sürekli olarak konuşuyor, bizi teslim etmemelerini, Türkiye’de asılacağımızı anlatmaya çalışıyorduk.

Kassab'a geldiğimizde polislere cebimizdeki bütün paraları verdik. Bizi sınıra yakın bir yerde bıraktılar. Kaçak olarak yeniden Türkiye’ye döndük ama bir süre sonra tekrar sınırdan geçip bu sefer yakalanmadan Bassit’e ulaştık.

O günden bu yana ülkemden uzaktayım.

T.S. ile söyleşiden
M.Yavuz

4 Haziran 2009 Perşembe

Nebil ölüme nasıl gitti..?



7 Mayıs 2009 günü FÇ’in dükkanında AEÖ ile buluştuk.

Kendisinde biraz tedirginlik hissettim ve bunu doğal karşıladım. Çünkü kendisi bugün her şeyden öte bir eğitimci ve çoluk çocuk sahibi bir babaydı. Öğrencileri ve ailesi gözünde yıllar öncesinin bir cinayet zanlısı olarak anılma ihtimali, onda bir endişe yaratmıştı.

Ancak bizler; kendisi de dahil hiç kimseden 30 yıl öncesinin hesabını sormayı değil, olayın karanlık yüzünü aydınlatmaya çalıştığımızı, yaşanan o acı olayın canlı tanıklarından başta Nebil olmak üzere herkesin son ana ilişkin anılarını ve olayın öne çıkmamış unsurları varsa onları bilmek istediğimizi söyledik.

İşte bu ruh hali içerisinde olayın canlı tanıklarından olan AEÖ ile saatlerce karşılıklı konuştuk. Kendi ağzından anlattıklarını aşağıda özet olarak veriyorum:

Çanakkale cezaevinden yeni çıkmıştım. İstanbul’a döndüm. Burada Nebil’le karşılaştım. Mücadele anlamında yapılması gereken işlerden konuştuk. Başka bir konu konuşmadık.

Bu konuşmadan birkaç gün sonra Nebil Rahuma, Ziya Erdönmez, MÖ, Mehmet Yıldırım ve Cemalettin Düvenciyle birlikte Güngören Keresteciler Sitesi civarındaki boş bir araziye gittik. Orada Ziya Erdönmez, Nebil’e suçlamalar getirdi. Ben bu suçlamaları ilk kez orada duydum. Daha önce böyle bir konu hiç konuşulmamıştı. Nebil’le birkaç gün önceki karşılaşmamızda da hep mücadeleden ve yapılması gereken işlerden bahsetmiştik. O nedenle çok şaşırdım.

Ziya Eryılmaz çok öfkeliydi. Birlikte yaşanılan zaman zarfında Nebil aleyhine olabilecek en küçük ayrıntıları bile bir suçlama olarak getiriyordu. Mesela; Nebil’in ilk yakalanış şeklini de bir suçlama olarak getirmişti. Nebil’in ilk yakalanması Şirinevler’deki bir elektrikçi dükkanında olmuş. Örgütle bağlantılı olan bu dükkanda tek başına yakalanmış ve bundan hiç birimizin haberi dahi olmamıştı.

Ziya, Nebil’den bu yakalanma olayını ayrıntısıyla anlatmasını istedi ancak Nebil hiçbir ayrıntı vermedi. Ziya, bu yakalanma olayının şüpheli olduğunu söylüyordu.

Ziya’nın diğer suçlaması; birlikte kaldıkları evden kendisinin dönüşünün gecikmesi nedeniyle Nebil’in eşi E.N.E. ile birlikte evi başka yere taşımaları, evde bulunan silah, mühimmat ve belgeleri götürmeleri ancak geride Ziya’nın kimliği ile iki adet silahı bırakmalarıydı.. Nebil’e neden böyle bir yanlış yaptığını sinirli bir şekilde soruyordu.

Nebil cevaben; bütün silahları aldığını ancak kimliği görmediğini söyledi. Ziya ise bu hareketin kasıtlı olduğunu bizlere anlatıyordu.

Ziya’nın yönelttiği diğer bir suçlama; İstanbul’daki büyük yakalanma sırasında kaçan Nebil’in gittiği evden gazete almak için çıkması, onun evden ayrılmasından kısa bir süre sonra evin basılarak herkesin yakalanması ama Nebil’in kurtulmasıydı.. Ziya, bu durumun da şüpheli olduğunu ileri sürüyordu.

Başta da söyledim: Ziya, geçmişte yaşanan ne varsa her şeyi Nebil aleyhine kullanmak istiyordu.

Ziya bunları cevaplamasını, açıklama yapmasını istedi. Nebil hiç birisine cevap vermedi.

Ziya’nın diğer suçlaması; örgüte ait paranın başka bir örgüte aktarılmasıydı.

En ağır suçlaması ise; Nebil’in örgüt içerisindeki statüsünü kullanarak karısını taciz ettiğine dair iddasıydı. Nebil, bu suçlamayı reddetti.

Ziya çok öfkeliydi. Bu suçları nedeniyle Nebil’e ölüm cezası verilmesini istedi. Ben ve MÖ karşı çıktık. Bizler, Nebil’den yazılı bir özeleştiri alınmasını ve örgütle olan ilişkisinin kesilmesini önermiştik. Nebil, yazılı bir özeleştiri vermeyi reddetti.

Bu konudaki tartışmalar sürerken Ziya aramızdan ayrıldı. Yaklaşık iki saat kadar sonra yanında karısı E.N.Ö olduğu halde tekrar geldi. Karısına Nebil’le ilişkisi olup olmadığını sordu. Karısı, ilişkilerinin olduğunu söyledi. Kadının bu sözüne karşılık Nebil, suskunluğunu sürdürdü..

Bu yüzleşmeden sonra oradan ayrıldık. Ben, Nebil ve Cemalettin birlikte Cemalettin’in evine gittik Bir süre sonra Cemalettin evden ayrıldı. Benden Nebil’in başında nöbet beklememi, evden ayrılmasına izin vermememi istediler.

Ben sabaha kadar uyumadım. Masanın üstünde bir tabanca vardı ama elime almadım. Bir ara Nebil’e; ‘’ Hoca, neler oluyor..?’’ diye sordum.. ‘’ Ben seni dinlerim, anlarım; n’olur bana neler oluyor anlat..’’ dedim. Cevaben ‘’ Ben ne söyleyeyim, nasılsa bir şey değişmeyecek, onlar zaten kararını vermiş.. ‘’ dedi ve kendisine bir komplonun kurulduğunu söyledi.

Nebil, üzerindeki montu çıkarıp gömlek ve pantolonla yatağa sırtüstü uzandı. Zaman zaman ellerini başının altına koyarak tavana baktı.. Bir iki kez daldı..

Herhangi bir stres taşımıyordu. Rahattı. Ben de rahattım. İşin ölüme varacağına ihtimal vermiyordum. Sanırım Nebil de öyle düşünüyordu.

Bir ara kendisine; ‘’ Ya hoca, ben bu konuda sabit fikirli değilim, seni anlarım, şurada bir kağıda ifadeni yaz ve evden çıkıp git…’’ dedim. Hiçbir cevap vermedi. Yatakta uzanmayı sürdürdü.

Sabahleyin MÖ, Ziya, Cemalettin ve Mehmet geldiler. Onlar gelince ben evden ayrıldım ve Kadıköy’e geçtim. Birkaç gün sonra karşılaştığımızda Nebil’in öldürüldüğünü söylediler.

Bana göre bu olay o gün de yanlıştı, bugün de yanlış… Çok yazık oldu..


Kendisine çoğunluk onaylamadığı halde öldürme kararının nasıl alındığını sordum. Cevabı şöyle oldu:

Askeri darbe yeni olmuştu ve herkes bir tedirginlik içindeydi.. Sıkı bir takip vardı. Her an baskın yiyebilirdik. O nedenle Nebil’i bir tutsak olarak uzunca bir müddet saklamak çok zordu. Kendisini örgütten uzaklaştırarak serbest bırakma konusu da konuşuldu ancak bu da tedirginlik yaratıyordu. Çünkü Nebil, örgüte ait her türlü bilgiye sahipti. Her şeyi ve her yeri doğal olarak biliyordu.

Bu bilgi ve belgelerle Nebil’i serbest bırakmanın riskini 12 Eylül atmosferinde göze alamadılar. Olası riskleri bertaraf etmek üzere Nebil öldürüldü. Yine söylüyorum; çok yanlış bir hareketti.


Anlatılanlar böyle...

M.Yavuz

1 Haziran 2009 Pazartesi

Cevaplarını arayan Sorular..


Nebil yoldaşın katledilmesi öncesi ve sonrasında onlarca karanlık nokta bulunmaktadır. Bu karanlık noktaların açıklığa kavuşturulabilmesi için bazı soruların yanıtlarını bulmak gerekiyor.

Bu nedenle Nebil ile ilişkisi olan herkesle konuşarak son anlarına ilişkin bilgileri almaya, kesişen noktaları derinlemesine tahlil etmeye çalışıyorum.

Nebil olayına ilişkin karanlık noktaların ortadan kaldırılabilmesi için bazı soruların cevaplarını arıyorum. Muhatabı olmayan soruların, muhatabı olanlardan alınacak cevaplarla aydınlanacağına inanıyorum.

İşte bazı sorular:

1* Nebil'in Adana'ya son gidişi ile öldürülmesi arasında çok az bir zaman aralığı var. Nebil, M.... ile birlikte Adana'ya silah almaya gittiğine ve onu sonradan katledenler bunda bir sakınca görmediklerine göre demek oluyor ki o anda Nebil aleyhine bir durum yok. Nebil'in tutuklanması, yargılanması ve öldürülmesi eylemleri; Adana dönüşünden sonraki bir hafta içinde olup bitiyor.. Bu kısa zaman aralığında neler oluyor..?

2* Cezaevine ya da emniyete düşenler birbirlerine ilk önce ''Nasıl Yakalandın'' diye sorarlar.. Merak ediyorum; İbrahim Yalçın böyle bir soruyu Nebil'e sordu mu..? Ya da Nebil, koğuş arkadaşlığı yaptığı İbrahim Yalçın'a nasıl yakalandığını hiç anlatmadı mı ? Anlattıysa neler söyledi..?

3* Nebil'in Filistin'den UÇAK ile ve Yunanistan üzerinden döndüğü doğru mu ? Doğruysa bu olayı İbrahim Yalçın'a Nebil mi anlattı..? Ne zaman..? Nerede..?

4* İbrahim Yalçın, Nebil'den bir kaset aldığını yazmıştı.. Bu kasedi ne zaman ve nerede aldı..? Hiç dinledi mi..?

5* Dinlediyse içinde ne vardı..? Dinlemediyse içeriği hakkında nasıl açıklama yapıyor..?

6* Eğer böyle bir kaset varsa bunu ne zaman muhatabına ulaştırdı..? Yanında kimse var mıydı ?

7* Nebil veya Ziya ile altın konuşması hangi tarihte oldu..? Nerede verildi..? Altınları kim getirdi..?

8* İbrahim Yalçın, Ali Çakmaklı'nın öldürülmesi olayını Nebil'le ne zaman konuşmuştur..? Nerede buluşmuşlardır..? Olay hakkında neler konuşuldu..? Nebil neler söyledi..?

9* Ali Çakmaklı olayının konuşulduğu buluşmada Nebil, kendisi aleyhine bir suçlama olduğundan bahsetti mi..?

10* Filistin'lilerin Sağmalcılar'dan firarından sonra İbrahim Yalçın, bir İsrail'li tarafından sorgulandığını söylemişti. Aynı İsrail'li görevli ya da bir başkası Nebil'i de sorguladı mı..? Bu olayla ilgili olarak Nebil, sorgu için emniyete alındı mı..?

11* Bu firar öncesinde sık sık Nebil'e görüşe gelen Tacettin Sarı ile İbrahim Yalçın da görüştü mü ? Görüştüyse tanık olduğu konuşmalar nelerdi..?

12* Nebil ile buluşmalarınızda üçüncü bir şahıs oluyor muydu..? Oluyorsa o şahısları Nebil de tanıyor muydu..?

Şimdilik bu kadar soruyu yeterli görüyorum. Cevaplar, sonraki çalışmalarıma yön verecektir.

M. Yavuz